“Tasavvuf ve Tarikatlar” kitabından alıntılar
Merhûm Dr. Selçuk Eraydın‘ın M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı (İFAV) Yayınlarından 10. Baskısı Aralık 2012’de yapılmış bu kitabının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.
“Tasavvufu ‘insanın lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilip‘ hâlen yaşaması olarak da târif edebiliriz.
İslâm ahlâkı, Kur’ân ahlâkıdır. Sevgisi, ıztırâbı, çilesi ve fedâkârlığı olmayan kimseler bu ilâhî nûrdan mahrum olurlar. Hâriçte zâhir (görünür) olan hakîkatler birbirinden ayrılmış gibi görünebilirler; fakat bunların hepsi insanda tek şey hâlinde bulunur. İslâmî ilimleri fıkıh, tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf vs. olarak ayrı ayrı saymak mümkündür. Bunların hepsi bir müslümanda birleşmiştir.
İslâm sâdece secdeye eğilen başımızda, Kur’an’la nurlanan yüzlerimizde, ezan sesleriyle coşan gönüllerimizde yaşamalıdır.
Gönül toprak altında çürümez; bu yüzden gönül mahsûlü olan şeyler ebedîleşir. Dünyâdaki hizmetlerini berzah âleminde de devam ettiren gönül erlerimiz hâlâ aramızda yaşıyor; biz öldükten sonra da yaşayacaklar. Gerçek ideale ulaşmak servetsiz, şöhretsiz ve devletsiz ilâhî irâdeyle kucaklaşmaktır.
İslâmın çizdiği çizginin dışında, farklı mülâhazalarla (düşüncelerle) çizilen çizgiler, dinin haram kıldığı zümreciliği ve ihtilâfı celbeder (çeker). Bu davranışlar sevgisiz bir topluluk oluşturur.
İslâm tasavvufunu tarihî seyriyle asır -be- asır değerlendirmek, her devri kendi toplumsal yapısı içinde ele alarak incelemek, peşin hükümlerin birçoğunu ve yanlış anlamaları zihinlerden silecektir.
Tarikatleri, tasavvuf için bir araç olarak kabul etmeliyiz. Mezheblerin zuhûrundan önce de îtikad ve amele âit hükümler bulunduğu gibi, tarîkatlerden önce de tasavvuf aynı minvâl (sûret, tarz) üzere yaşanıyordu.
Bir düşünceyi, fikri, duyguyu, çeşitli meslekleri kendi hâline terketmek, onların kalıcılığını ve gelişmesini tehlikeye sokar.
Biz bu iddiasız kitabımızda tasavvufu ve kurumlarını –müfredâtın (basit şeylerin) fazlalığından dolayı- muhtasar (kısaltılmış) olarak ele alabildik.
Din psikolojisi ve din sosyolojisi uzmanları için en büyük malzemenin, tasavvuf ve onun örgütü durumunda olan tarikatlerde bulunabileceğini hatırlatmak isteriz.
Milletler bâzı bilgileri zamanla kaybetmiş olabilirler. Bu ‘yitik’ in nerede bulunursa alınması peygamber fermânıdır. Yabancı malzemelerle hazırlanmış ilimlerin nakli ise, milletlerin hâfızalarını ve dehâ eserlerini yok eder.
İlim tâliplerinin her mevzu için ayrı ayrı araştırma alanları tespit etmeleri pek çok soru işaretlerini de ortadan kaldıracaktır.
Tasavvufun özellikleri bölümünde mevcut konular, daha geniş bir tarzda ele alınabilir; şeyh-mürîd ilişkileri, halvet ve zikir gibi hususların bireye ve topluma sağlayacağı yararlar, çeşitli yönleriyle açıklanabilirdi. Ne ki müfredâtın fazlalığı buna da imkân vermemiştir.
Müslümanlara bakıp, İslâm Dîni hakkında kanı sâhibi olmak ne kadar yanlışsa, aslından uzaklaşmış veya uzaklaştırılmış tasavvuf kurumu ve mensuplarına bakıp hüküm vermek de o kadar yanlıştır.
İslâm âleminde beliren düşünce veya fikirlerin, kanaatlerin bütünüyle Hak ve hakîkati ifade ettiğini iddia edemeyiz. Yanılmazlık vahyin bir sonucu olarak Kur’ân-ı Kerîm ve sahîh hadîslerdedir.
Batınîlik, âyet ve hadisleri her mezheb veya örgütün kendine göre yorumlamaları, fıkıhta ve kelâmda oluşan fırkalar; bazı tâbirler, ihtilaflarla (ayrılık, uzlaşmazlık, inatçılık) dolu bir dünyada yaşadığımızın habercileridir.
Tarikatlerin geçirdiği aşamaları ve toplumsal hayattaki yerleri hakkında da araştırmalara ihtiyaç vardır. Tasavvufun tefekkür (düşünme) yönü ayrı bir araştırma konusudur. Şu âna kadar bu hususta ülkemiz dâhilinde Mahmud Erol Kılıç’ın çalışmaları dışında yayınlanmış eserler bulunmadığı söylenebilir. Hamid Algar’ın Nakşibendîlik isimli kitabı Türkçeye çevrilmiş olarak yayınlanmıştır(insan yayınları). Annemarie Schimmel’in bir çalışması ‘İslâmın Mistik Boyutları’ ismiyle Türkçeye çevrilmiştir (ALFA). Bir de bu yazıyı ondan alıntılarla oluşturduğum merhûm Dr. Selçuk Eraydın’ın bu değerli kitabı var (Tasavvuf ve Tarikatlar).”
No Comments