Etyen Mahcupyan’ın bu günkü yazısı üzerine

 

Söz konusu edeceğim yazının başlığı şöyle: “Operasyon çekmeye devam” (Karar, 20.01.2017).
Ne çağrıştırır bu başlık? Bir kere “operasyon çekmek” bizde argomsu bir ifadedir. ‘Operasyon’un anlamını bilmeyen ve argo diline âşina birisi bile duysa böyle bir ifadeyi hemen doğrular dediğimi.

Yazara göre, “Türkiye’ye diz çöktürme” amaçlı “spekülatif bazı yaklaşımlar” değildi kesinkes dövizdeki yükselmenin nedeni.

O gün doların daha yükselerek kapanması, yazara şaşırtıcı gelmemiş; çünkü ona göre doların niçin yükseldiğine yanlış teşhis konuluyor ve iş dünyası kendisini sağlama almak üzere dövize yüklenmeye devam ediyordu.

İbrahim Kahveci’ye atfen, herhalde onun bilgisine ve ekonomideki gidişâtı izlemesine güvendiğinden, rakamlar veriyor: 2003-16 arasında Türkiye ekonomisinin kabaca 500 milyar dolar açık vermiş olduğunu, ancak aynı sürede 600 milyar gelmiş olduğunu, yani ‘küresel Finans’ın AK Parti döneminde Türkiye’nin büyümesini desteklemiş olduğunu; cari açığının kapatılmasının, yatırımlar için gereken sermayenin bulunmasının dış sermaye sayesinde gerçekleşmiş olduğunu ifade ediyor.

“Her nedense” diyor, “‘üst akıl’ bu 13 yıl boyunca AK Part’yi devirmek, ülkeyi bölüp parçalamak gibi bir hevesin peşinde olmamış. Üstelik reel faiz oranları makul seviyelerde kalmasına rağmen…” İroni belirgin bu ifadelerde, görüldüğü gibi. Yani demek istiyor ki, 13 yıl boyunca yapmadıkları şeyi şimdi niye yapsınlar? Safdilce bir yaklaşım değil mi bu? Şöyle dese düşündürücü ve bir anlamda kendi görüşünü açıkça yansıtıyor olarak olarak tutarlı sayılabilirdi: küresel finans 13 yıl boyunca bunu yapmadı Türkiye’ye, şimdi yaptığına göre biz rahat durmamışız, hak etmişiz. “Rahat durmalıydık” tezini savunabilirdi yani. Ama yazar ısrarla küresel sermayeyi masum ve kötülük yapmaz olarak görüyor.

Son birkaç aya ait döviz mevduat hesaplarına bir değinme yaptıktan sonra soruyor: “Peki, o zaman döviz niye böyle yükseliyor?” Ve “herkesin bildiği basit gerçek”i (!) açıklıyor: “Özel sektör dövizle kredi kullanıyor ve dövizde istikrar olmadığı için firma yönetimleri bir an önce döviz satın alarak borçlarını ödeyebilmeyi garantilemek istiyorlar. “İyi de” diye başlayan bir cümlenin ikinci soru kısmı şöyle: “…, acaba böyle bir olay şimdiye kadar niçin olmadı da şimdi oldu?”

Cevabı hazır yazarın: “Rakamlar ‘suçlunun’ spekülatörler ya da Türkiye’yi çökertmeyi planlayan şeytani örgütler olmadığını açıkça gösteriyor.” Bu da ironili tabii. Türkiye, ABD başta olmak üzere hiçbir devleti son aylarda şaşırtmıyor, zora sokmuyor, tavrını gözden geçirmesine sebep olmuyor ki yazara göre, bir fenalık düşünsünler! Özellikle Cumhurbaşkanınca dillendirilen ve ekonomi yönetiminden sorumlu olan bakanlar ve üst düzey bürokratlarca da dikkate alındığı düşünülen tavır, yazara göre, komplocu denilebilecek ve gerçekçi olmadığı açık bir yaklaşım. Cumhurbaşkanı’ndan hiç söz etmese de, sadece ‘ekonomi yönetimi”ni suçlasa da, böyle anlaşılmalı vurgulayarak ifade ettiği hususlar.

Ve nihayet bir kez daha suçluyu ya da sorumluyu işaret ediyor şu cümlesiyle: “Yaşananlara doğru teşhis koymayı beceremeyen, o teşhisi ideolojik olarak reddeden ve kendi başarısızlığı ile yüzleşemeyen ekonomi yönetimi.”

Türkiye’nin nasıl bir strateji izlemesi gerektiğine dair de görüş açıklıyor yazar. O açıkladığı strateji izlenmeli ki ekonominin ihtiyacı olan döviz aksamadan bulunabilsin. Gerekçesini de lütfediyor. (İroniye misliyle karşılık.)

“Öte yandan” diye başlayan cümlesinde de FED’in belki faiz artırımına gidemeyecek olduğuna değinerek, “yapılması gereken tek şey”i açıklama cömertliğini(!) gösteriyor: “doğruyu yapacağına dair algı yaratmak ve bu algıyı söz ve eylemle beslemek…”)

Hemen ardından, “Oysa hükümet bunun tam tersini yaptı ve yapmaya devam ediyor.” diyor.

Tekrar da olsa, son cümlesi: “Hiç gerek yokken toplumca ödenecek olan bu zararın sebebi dış dünya veya spekülatörler değil. Kendisine operasyon çekecek kadar gerçeklerden uzaklaşan ekonomi anlayışı… ”

Yazarın ekonomi alanında bu kadar bilgi ve tecrübe sahibi olduğunu (!) bilmediğim gibi, tahmin de edemezdim. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı, diğer ilgili sayılacak bakanlar ve üst düzey bürokratlar bu yazıyı okusalar ne düşünürler, ne derler merak ettim doğrusu. Başdanışman veya danışman olarak istifade edilmesini akla getirecek kadar bilgi ve tecrübe yansıtıcı (!) kesin ifadeler var bu yazıda. Ben şaşkınlığımdan (hayretimden) biraz da, böylesi ifadelerine yer vermeye çalıştım olabildiğince.

Kendisinin sıkı bir okuru değilim ama zaman zaman yazılarına bakarım şöyle bir onbeş-yirmi yıldır. Genellikle düşüncelerinde, tespitlerinde iddialı olduğu izlenimini edinmişimdir yazdıklarından. Ama bu yazısında hem de ekonomi ile ilgili olarak memleketimizin ekonomi yönetiminden sorumlu olanları bu derece yanlışta ısrarlı olmakla suçlaması/sorumlu sayması ve bununla kalmayıp öneri ve tavsiyelerde bulunması, yanlışları vurgulaması, ne yapılması gerektiğini bildiğini belirtmesi ilginç ve tuhaf geldi bana.
(alıntıların ve değinmelerin ait olduğu yazıyı okumak için tıklayın)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked