Merhum Orhan Okay’ın “Sanat ve Edebiyat Yazıları”kitabındaki(Dergâh Yayınları 1990) ‘İbrahim Hakkı Ve Tasavvufî Şiirleri’ başlıklı yazısından alıntılar
” ‘Gönül Çalabın tahtı / Çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise’ diyen halk şairinden ‘Kıblegâh-ı kibriyadır yıkma kalbin kimsenin’ diyen divan şairine kadar birçok sanatkar bu fikri işlemişlerdir. Ancak İbrahim Hakkı Efendi’de, insanı bütün kâinatın merkezi yapmak gibi daha geniş bir duyguya rastlıyoruz. Onda, kendisinden yarım asır sonra Şeyh Galib’in insana hitaben: ‘Hoşça bak zatına kim zubde-i âlemsin sen / Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen’ deyişine bir hazırlık sezilir. Aşağıdaki şiirinde yeryüzü kâinatın merkezi, insan da yeryüzünün merkezidir. Fakat insanın içinde de büyük bir dünya vardır. O kalbdir, Allah’ın kâbesidir: ‘Nazar eyle bu devr-i eflake / Daire oldu nokta-i hâke / Daire içre âlem-i imkân / Âlem içre behayim ü insân / Oldu insan içinde arz-i azim / Kâbe’t-ullah yani kalb-i selim / Kalb içinde muhabbet-i sübhan / Ahsenü’l halkın ü âlîşan / Katreden âdemi kılur peyda / Anı bahr-i ilim eder mahza’
Bugünkü Türkçe’ye çevirirsek şöyle diyor: ‘Şu göklerin dönüşüne bak. Onlar yeryüzü noktasının etrafına daire oldular. Dairenin içinde imkânlar dünyası, dünyada da hayvanlar ve insanlar var. İnsanın içinde de büyük bir gökyüzü var. Orası Allah’ın kâbesidir, doğruyu bilen kalbdir. Kalbin içinde yaradıcıların en güzeli Allah var. O, insanı damladan var eder. Sonra onu ilimlerin deryası haline getirir.’ Bir şiirde ise şunu demek istiyor: ‘Cehil ve zulmet nerededir? Senin doymuş nefsindedir. İlim ve hikmet ise senin canındadır. (…)”
No Comments