“Mesnevî Hikâyeleri”nden(Mevlânâ C. Rûmî, Hazırlayan: Şefik Can, Ötüken Neşriyat, 17.Basım 2022) alıntılar
Münâfıkların İslâm’a zarar verecek bir mescidi (Mescid-i Dırâr’ı) yapmalarının hikâyesi
Aykırı gidişe, eğri yürüyüşe ait, Kur’ân-ı Kerîm‘den bir başka örnek dinlemek yerinde olur. Münâfıklar böyle bir tek-çift oyununu (hile ve aldatma) Hz. Peygamber’le de oynamak istediler. ‘Hz. Ahmed’in dinini, yâni müslümanlığı yüceltmek için bir mescid yapalım’ demişlerdi. Hâlbuki onların maksadı dini yüceltmek değil, dinden dönmekti. Onlar böylece ters bir oyun oynadılar. Kuba köyünde Resûlullah Efendimiz’in evvelce temelini atmış olduğu Kuba Mescidi’nden başka bir mescid yaptılar.
Bu yeni mescidin döşemesi, tavanı, kubbesi süslü idi. Fakat onlar yeni bir mescid yapmakla, asıl Kuba Mescidi’nin cematini bölmek istemişlerdi. Yalvarmak için Hz. Peygamber’in huzuruna geldiler. Ey Allah’ın resûlü! lûtuf ve ihsanda bulunmak için, bir de o mescide gelip orayı şereflendirseniz olmaz mı? diye istirhamda bulundular. Böylece orası da mübârek ayaklarınıızla kutlansa, adın kıyamete kadar unutulmasa, ter ü taze kalsa. Bu mescid çamurlu, bulutlu günlerde, darlık ve yoksulluk zamanlarında namaz kılınmak için yapılmıştır. (…) İstedik ki din töresi çoğalsın, dolsun, taşsın. Çünkü dostlarla acı yemiş bile tatlılaşır. Bir an için olsun orayı şereflendir, bizi günahlarımızdan arındır. Bizi sahabi arkadaşlarınla tanıştır. (…) Âh ne olurdu münâfıklar imâna gelseler de bu sözleri gönülden söylemiş olsalardı da, muradlarına erselerdi. Ey dostlar! Candan ve gönülden gelmeyen, sadece dilden dökülen sözler süprüntülükte yetişen yeşilliğe benzer. Allah’ın Peygamberi’ne yalanlar söylediler, hile ve masal atını sürdüler. O şefkatli, merhametli Peygamber de, onlara gülümsemekten ve peki demekten başka bir şey yapmadı. O topluluğun teşekkür edilecek işlerini yâdetti. Dileklerini yerine getireceğini söyleyerek haber getirenleri sevindirdi. Hâlbuki onların hileleri, süt içinde kıl görünür gibi, bir bir Peygamber’e görünüyordu. Fakat o lûtuf sâhibi Peygamber, kılı görmemezlikten geliyor da, kerem buyuruyor, sütü övüyordu. (…) Münâfıkların yübinlerce hile ve düzen kılına o an gözlerini kapamış, hiç birini görmüyordu. Lûtuf ve kerem denizi olan o büyük Peygamber, pek doğru olarak, ‘Ben size sizden daha şefkatliyim.’ diye buyurmuştu. (Tevbe sûresi 128. âyete işâret) Ben yakıcı, kavurucu alevleri bulunan korkunç bir ateşin kıyısında oturmuş gibiyim. (Şu mealdeki hadise işaret var: ‘Bir adam ateş yakar. Davarlarla deve yavruları kendilerini ateşe atmağa uğraşırlar. Adam da buna engel olmağa çabalar. Ben de sizi kuşaklarınızdan yakalamış, ateşe atılmanıza mani olmağa çalışıyorum. Siz ise elimden kaçmaya uğraşıyorsunuz.’ (Câmi’u’s-Sağir,c.ll, s.136) (…) (s. 161-162)
No Comments