“Sol gözümüzle bakınca zihnimizi meşgul eden sual, sağ gözle bakarsak aklımızın takılı kaldığı bahis, modernleşmemiz ve bunu ispat eden şiir ve bunda çıkmaz gerçeği üzerine

 

İsmet Özel‘in İstiklâl Marşı Derneği internet portali İsmet Özel Köşesi’nde ALIN TERİ GÖZ NURU üst-başlığı altında BOMBA KÜLTÜRÜNÜN ARDINDAN başlığıyla çıkan 22 Muharrem 1445 ( 9 Ağustos 2023) tarihli yazısının (www.istiklalmarsidernegi.org.tr/IsmetOzel?Id=186& Katld=7) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

” (…) Bomba kültürü tabiri soğuk savaşı akla getirir. Yani nükleer bombalar sebebiyle bir medeniyetin son bulacağı korkusunu. (…)”

“XVII. Hıristiyan yüzyılından itibaren bilim adamları tarafından bilim adına lâyık görülmüş safsata hepimizi Soğuk Savaş’ın cereyan ettiğine inandırdı. Biz batıdakiler bir Hollywood filmi içindeymiş gibi yaşıyorduk. Peki, ya doğudakiler? Onların yeri dünya sinemasıydı. Dünya sineması patlamış mısır yemeden de seyredilebiliyordu. Avrupa’nın doğusu Sovyet peykleriyle doluydu. Çin-Sovyet çatışmasını izlemek eğlenceliydi. (…). Eğlencesiz duramıyorduk: Her iki süper güçten de destek alan bir bağlantısızlar bloğumuz vardı. Bu kadrosu kalabalık tiyatronun başrolünü üç kişi paylaşıyordu: Yugoslavya’nın başındaki Tito, Mısır’ın başındaki Nasır ve Hindistan’ın başındaki Nehru.”

“Eğlenmek Türk dilinde bir işle sâkince meşgul olmak ve işi yavaştan almak anlamına gelir. Demokrat Parti’nin hükümet ettiği 1950 Mayıs’ından 1960 Mayıs’ına kadar geçen bütün zaman Türklerin bahusus ve gerçekten eğlendikleri zamanlardı. Ayağından çarığı çıkarıp yerine kara lastik giyen köylü kendisiyle kentli arasındaki farkı yok etmiş gibi davranıyordu. Sol gözümüzle bakınca iki yüz yıldır niçin bocaladığımız suali zihnimizi meşgul ediyordu. Sağ gözle bakarsak aklımız Batılılaşmanın neresinde olduğumuz bahsine takılı kalıyordu. Modernleşmiştik. Bunu şiirimiz ispat ediyordu. Modernleşmemizi ispat eden şiirin ağababalarından biri aniden girdiğimiz şeyin bir çıkmaz olduğunu ifşa etti. Öyle idi gerçekten. Peki, geçen zaman sırasında çıkmaza ne oldu? Yürünen yolu kesen engeli aştık mı; yoksa geri geri gidip çıkmazın varlığına son mu verdik? Hayır, ne bir engel aşıldı ve ne de geri dönüldü. Çıkmazın güzelliğinden söz eden adamın 510 sayfalık toplu şiirler kitabının 340 sayfası çıkmaz heyulası gölgesinde yazıldı. Şiirin çıkmazda olduğu söylemi bir sabuklama değildi. Buna rağmen çıkmazın yok edilmesi yönünde hiçbir çabaya şahit olmadık. Çünkü şiir sahasında yürürlüğe konan her şey konuşulan dilin organik vasfına ilişkindir. (…) Anlamsızlıkla deha şiirde yan yana koşabilir. (…) Dilin hayatiyeti millî varlığın idamesini sağlar.

Bütün bunlar olduğu için ve olan bitenin içinde milliyet kendi öz manevrasını gerçekleştirme başarısına erdiği için hiç hak etmediğimiz halde siyasal İslâm cezasına çarpıldık. Yapanlar niçin yaptılar bunu? Vakıa tepeden tırnağa siyasîdir. 27 Mayıs 1960 hareketi Türk halkının oylarıyla yükselttiği iktidarı devirdi. 1961 genel seçimleri çok büyük baskılar altında yürütüldü. (…) Dolayısıyla Türk halkı oylarıyla getirdiği partiye düşük kümede bulunuyormuş muamelesi yapanlardan öcünü almağı 1965 genel seçimlerine bıraktı.

Adalet Partisi 450 kişilik meclisin 240 sandalyesini kazandı. Elbet sizin aklınıza “Türk halkı” diye işaret edilebilecek bir kimse, bir kişi olup olmadığı suali takılacaktır. (…) Türk halkı diyebileceğimiz biri tabii ki yok. Buna rağmen Türk halkı diyoruz; çünkü dilin sınırları gereği bu tarz ifadelere başvurmaksızın iletişim kuramıyoruz.

Türkiye’de Siyasal İslâm doğurtuldu; çünkü Adalet Partisi’nin 12 Mart 1971 muhtırasının ardından iktidardan uzaklaşmasını sağlayanlara husumet duyanların AP’yi azman bir kuruluşa çevirmesinden korkuluyordu. Türkiye’nin aydın kesimi 14 Mayıs 1950’den sonra dine çok taviz verildiği kaatindeydi. (…) Nasıl Şiir sahasında ‘çıkmaz’ tesirsiz bırakılamadıysa benzeri siyasette gerçekleşti. Ne Millî Selâmet Partisi AP’yi çökertebildi, ne de AP’ye mahsus özellikler MSP’ye yamanabildi.

Rahatlıkla görebileceğiniz üzere bomba kültürúnün terk edilmesinin sonrasında Türkiye’de ümit bağlanacak gelişmeler yaşanmadı. Türkleri III. Selim saltanatı batağa sapladı. Yani Türklere dinin gereğini yerine getirmektense devlet menfaatini kollamak görevi biçildi. Zekeriya Beyaz III. Selim gibi düşünüyordu. Bu düşünceye göre neyin İslâmî olup olmadığı hususunu generaller ve yüksek devlet adamları açıklığa kavuşturabilirdi. Vesselâm.”


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked