“Bir Ahlâk Davası Nurettin Topçu”

 

Prof. Dr. İsmail Kara‘nın, Cumhuriyetin 100. Yılına Armağan olarak, T.C. Kültür Ve Turizm Bakanlığı ile Tek-İmaş’ın destekleriyle, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nca hazırlanıp yayınlanmış bu eserinin birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

Nurettin Topçu 1924’te evlerine yürüme mesafesinde olan bir okulda, İstanbul (Erkek) Lisesi’nde başladığı İdadi (lise) tahsilini 1928 yılında burada tamamlar. Lise yılları Ankara’da yeni bir devletin kurulduğu, Cumhuriyet idaresinin temellerinin atıldığı, inkılapların peşpeşe geldiği, büyük altüst oluşların yaşandığı bir zaman aralığına rastlar. Bütün zor şartlara rağmen bu okulun edebiyat kısmını 1927-1928 ders yılında pekiyi derece ile bitirir. (…) Lise yıllarında Felsefe ilgisi dahil olmak üzere okumalarının arttığını, kitap ve süreli yayınları, Hüseyin Cahit (Tanin), Ahmet Cevdet (İkdam), Velid Ebüzziya (Tevhid-i Efkâr) gibi bazı muhalif İstanbul gazetecilerini takibinin geliştiğini gösteren anekdotlara sahibiz. (…) 1924-1925 yıllarında 12 sayı çıkan ve Hüseyin Avni Ulaş üzerinden orta tahsili sırasında tanışmış olabileceğini düşündüğümüz bir diğer yayın organı Anadolu Mecmuasıdır. (…) Hareket dergisinin 6. sayısında (İlkteşrin 1939, s. 161) yayınlanan “Neslimizin Tarihi” başlıklı makalesine, oniki sene önceki bir yazıya atıfta bulunarak başladığı görülüyor. Yazarını, sayısını ve tam tarihini zikretmeden bahsettiği ve muhtemelen lise üçte iken okuyup şimdi hatırladığı yazı Mehmet Emin Erişirgil’in Hayat mecmuasında (sayı: 27, 2 Haziran 1927) yayınlanan “İdealsizlik Tehlikesi ve Darülfünun” makalesidir. “Neslimizin Tarihi” yazısının Yarınki Türkiye kitabında yer alan, neşrinde yer almayan birbuçuk paragrafı şöyle :

“On iki sene evvel Ankara’da çıkan Hayat mecmuasında eski İstanbul Darülfünunu müderrislerinden biri ‘İdealsizlik Tehlikesi ve Darülfünun’ başlıklı bir yazısında inkılap yapan neslin gençliği kaba maddecilikten koruyacak bir ideal aşılayamadığından bahs ediyordu. Nikbîn (iyimser) müderris inkılap Türkiyesi’nde bir maneviyat yaratmanın mevcut şartlar içinde kâbil olduğunu ileri sürüyor ve bu işi Darülfünun tedrisat ve neşriyatından bekliyordu. Bu yazıda üzerinde durulan idealsizlik tehlikesi bugüne kadar acaba ortadan kalkmış mıdır veya bu yolda esaslı ve samimi bir hareket doğmuş mudur?”

Bu hatırlama ve hatırlatmalar Lise yıllarında ne türden fikirleri, kimlerin nasıl takip ettiğinin izleri ve işaretleri olarak kabul edilebilir. Yine DP iktidarının ilk yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı’nın icraatıyla alâkalı bir yazı vesilesiyle Falih Rıfkı Atay’ın, hep Ankara’nın / İktidarın yanında yer alan o yıllardaki yazılarını da hatırlayacak ve onu sert sayılabilecek bir üslupla tenkit edecektir.

“Bunlar Türk’ün vicdanına kıymakla doymaz, zulümden zulme koşarlar. O devrin mahkemesine Kâzım Karabekir ve Kara Vasıf gibi vatan kahramanları teslim edilir. Falih Rıfkı yine zafere ulaşmak hırssiyle harekettedir: bunlara, Kara Kemal’in adıyla da birleştirerek ‘üç kara’ diye hitap eder ve yine Türklüğün kalbini hançerlemek hırsiyle milletin velisi olan mübarek alınlarına tükürür gibi ‘yüzünüz kara olsun’ diye, Gazi Osman Paşa’yı karşılayan Rus generalinin bile düşmediği alçaklıklardan haykırır.

Belki de o bütün bunlardan habersiz bir Türk gençliği var zannediyor. Belki de bütün bir nesli perişan eden cinayetlerin hesabı sorulmaz sanıyor. Belki de yeryüzünde mahşer gününün mutlaka geleceğini bilmiyor. (…)

Bu ve benzeri örnekler lise yıllarındaki ilgilerini ve okumalarının derecesini tahmin etmek ve entelektüel biyografisiyle irtibatlandırmak açısından iyi birer gösterge ve tutamak olmalıdır. Paris’ten döndükten sonra diğer metinlerle birlikte bu metinleri tekrar veya ilk defa okumuş olması da elbette ihtimal dahilindedir.

Topçu’nun daha sonraki arayışları ve fikirleri için de önemli olan bir beyan olarak dönemdaşı bir şahidin, Abidin Nesimi’nin, “İstanbul (Erkek) Lisesi’ndeki hocalarımın çoğu pozitivistti. Pozitivistlikleri de Durkheim pozitivizmi idi” ifadeleri de zikre değer. Pozitivist temayül (eğilim) o yıllar ve izleyen senelerde sadece İstanbul Erkek Lisesi için değil, fakülteler dahil bütün eğitim sistemine hâkim bir karakterdi.

Lise yıllarında yazmağa başladığı, Paris’ten döndükten sonra da yeniden ele alıp tamamladığı Reha romanında yer alan aşağıdaki ifadeler, bir ölçüde eserin kahramanı Niyazi’nin dilinden müellifin dönemini ve yaşadığı entelektüel tecrübeleri, farkındalıkları, arayışları anlatmaktadır:

“(…) Sanki nurdan bir deniz içindeyim ve dalgaların yatağımda salınışlarını duyuyorum… Bu sükût, ooh bu ebedî sükût, etime ve derime, hislerime ve dimağıma kadar nüfuz eden bu sükût… Titriyorum; vahyini duyan bir Nebi gibi uzviyetimin (organizmamın) çözüldüğünü, derimin ve duyularımın benliğimden ayrıldığını duyuyorum. Benliğim, boşlukta kımıldanan bir kanadın dalgasına tutulmuş gibi tatlı bir titreyişle çırpınıyor. Sanki görülmez bir melek ‘Korkma! korkma! diyor, Allah’a gidiyoruz’. Rabbime çok yakındayım ve o, çocukluğumun derin, uzak gecelerinden kulağıma uzanıp gelen uzak sesler gibi, tâ yanımda, tâ kulağıma söylüyor. Ürperiyorum ve her uzviyetimin titreyişlerle ruhuma dokunduğunu duyuyorum. (…) Rabbimin sesi daha derin, daha yakın geliyor. ‘Ben ki sizin ilâhınızım’ diyor. Sesini ilk kez duyuyorum Rabbim, beni affet! Beni affet! (…) Evet, seni görmüyor, vâhî (boş, faydasız) varlıkları, birbirine çarpıp düşen, çürüyüp dağılan abûs varlıkları hakikat sanıyordu; ve insanlardan, mahlûkâtın en şeriri olan insanlardan korkuyordu. Seni tanımadı, şerden ve hasetten, gururdan ve kinden korktu.

Rabbim onu affet! Senin rahim olan elini görmemişti. İşkencenin ve kahrın, haset ve nedametin yarattığı sürü sürü şeytanlar her insan çehresine barınmış, ona sayısız ve sonsuz işkence yaptılar. Rabbim, senin sesin, senin vahyin ruhuma indikten sonra yeryüzünde bana korku kalmayacak. Varlıkların korkunç ve şerir kuvvetleri bana dokunmayacak. Beyaz ve ince bir sis gerilmiş berrak bir kubbede bütün yıldızlar ürperen bir cezbeye tutulmuş, bir raks içinde dönüyorlar. (…). (dipnot:Reha, İstanbul, Dergâh Yay., 1999, s.80-81)

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked