“Sol kelimesi tekin bir kelime değildi.”

 

İsmet Özel’in MÜ’MİNİN FİRÂSETİ başlıklı yazısının birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.

“Eğer mü’minin firâseti bahsinde ihata edici bir kavrayış sâhibi olmasaydım, Müslüman olarak anılmak hiç hoşuma gitmezdi. İçinde ruhen çocukluğumdan itibaren bulunduğum vakıa bunun tam tersidir. Yani İslâm’a doğru attığım ilk adımdan itibaren iman gücünün herhangi bir güce galebe çalacağından emin yaşadım. Giderek gençliğimin ilk yıllarında sosyalizme ilgimi iman gücüne olan derin bağlılıkla izah edebileceğimi 80 yaşımda hâlen düşünüyorum. Genç idim ve kendimi siyasi bir konum seçme zorunda hissediyordum. Ya sağı veya solu seçecektim. Sağcılar bana her konuda (sağcılık konusunda bile) samimiyetsiz görünüyordu. Solcular hakkında ne düşündüğümü tam olarak hatırlamıyorum. Bu yazının başlığını teşkil eden cümlenin yeri burası. Kimin parti üyesi olacağına üye olmak isteyenin dışında kimse müdâhil olmayacaktı. İşte Mehmet Ali Aybar’ın devletin surlarında açtığı delik buydu.

Her ne kadar bu serbestiyet gelişen olaylar içinde Aybar’ın Genel Başkanlığının sonunu getirdiyse de kendi sosyalistliğine leke sürmemiş aydınların TİP çatısı altına sığınmalarına engel olmadı. Gelişen olayların başında SSCB tanklarının Prag caddelerini doldurmaları gelir. O günlerde solcu diye bilinen Akşam gazetesi haberi okuyucusuna iri harflerle attığı “Aybar Sovyetlere Çattı” manşetiyle duyurdu. Prag Baharı’na SSCB’nin tepkisi “Türkiye’ye Özgü Sosyalizm” şiarının şampiyonu tarafından menfi karşılanınca sol çevrelerde şiddetli bir Aybar aleyhtarı rüzgâr esti. Artık Aybarcılık utanılacak bir kusurdu. Hep yukarıdan bakan ve her şeyi biliyormuş gibi davrananların gözünde Aybar-Aren- Boran oportünizmi gitmiş, yerine hiçbir şey gelmemişti.

(…) İnkılâplar 27 Mayıs 1960 darbesiyle ad değiştirmiş ve bunların her birinin “Atatürk devrimi” olduğu fikri ilericilikle kenetlenince hakka ve hakikate imtiyaz tanıyanlar bir iletişimsizliğe mahkûm oldular. Onların iletişimsizliği Türk hayatında imana giden yolu açtı ve genişletti. Evet, Müslüman olmamız hasebiyle Allah’tan ümit kesmeyecek ve Allah’tan emin olmayacaktık. Bu ilke şahıs olarak benim siyasal İslâm tuzağına düşmemi engelledi. Tuzaktan kurtulmak kendi başına bir işe yaramıyor. Önünde ele geçirilecek bir kazanç olmayan insan tuzaktan kurtulunca her kötü niyetinin kurbanı olabilir. Batı kültüründe “Erdemin kendisi kendi başına mükâfattır” mealinde bir hükme rast gelebiliyoruz. Mü’minin firâseti bu meyanda kavranabilir. Daha doğrusu Mü’min mü’minin aynası olma vasfına ancak yöneldiği temizlik kadar ulaşabilir.

Ömrü boyunca İsa’yı hiç görmemiş Pavlus Yunanlıları kendi inancına çekmek için Tanrı’nın insanları mükemmel bir şekilde yarattığına inandığı için ve hem Yahudi, hem de Müslüman erkeklerin maruz kaldıkları kırpılma işleminin zorunlu olmadığını savundu.

Solcu denince ne anlaşılıyordu? Bu kimse içimizdeki bir casus, beşinci kola mensup birisi, açıkçası bir vatan haini miydi? Aziz Nesin Tanin’de yer alan bir fıkrasında “Ben solcuyum” deyince kafamda bu cümleyi telaffuz etmenin cesaret istediği düşüncesi belirdi. Sözün kısası, sağcıların sırtlarını devlete dayamış olarak yaşamalarına mukabil solcuların devlete güvensizlik telkin eden kimseler olduğu kafamda sarahat kazandı.

Hâlâ böyle mi düşünüyorum? Hayır, hiç de değil. Sosyalist düşünceye yakınlık duyan insanların başlarına gelenler beni bazı gençlik düşüncelerimin çok uzağına taşıdı. Türklerin hayat sahasında siyâset III. Selim saltanatından itibaren devletin tekelindedir. Mehmet Ali Aybar devletin kendini korumak kaydıyla ördüğü surlarda bir delik açmıştı. (…) Kuruluşu ile Mehmet Ali Aybar’ın Genel Başkan kimin parti üyesi olacağına üye olmak isteyenin dışında kimse müdahil olmayacaktı. İşte Mehmet Ali Aybar’ın devletin surlarında açtığı delik buydu.

Her ne kadar bu serbestiyet gelişen olaylar içinde Aybar’ın Genel Başkanlığının sonunu getirdiyse de kendi sosyalistliğine leke sürmemiş aydınların TİP çatısı altına sığınmalarına engel olmadı. Gelişen olayların başında SSCB tanklarının Prag caddelerini doldurmaları gelir. O günlerde solcu diye bilinen Akşam gazetesi haberi okuyucusuna iri harflerle attığı “Aybar Sovyetlere Çattı” manşetiyle duyurdu. Prag Baharı’na SSCB’nin tepkisi “Türkiye’ye özgü sosyalizm” şiarının şampiyonu tarafından menfi karşılanınca sol çevrelerde şiddetli bir Aybar aleyhtarı rüzgâr esti. Artık Aybarcılık utanılacak bir kusurdu. Hep yukarıdan bakan ve her şeyi biliyormuş gibi davrananların gözünde Aybar- Aren-Boran oportünizmi gitmiş, yerine hiçbir şey gelmemişti. (…) Onların iletişimsizliği Türk hayatında imana giden yolu açtı ve genişletti. Evet, Müslüman olmamız hasebiyle Allah’tan ümit kesmeyecek ve Allah’tan emin olmayacaktık. Bu ilke şahıs olarak benim siyasal İslâm tuzağına düşmemi engelledi. (…) Batı kültüründe “Erdemin kendisi kendi başına mükâfattır” mealinde bir hükme rast gelebiliyoruz. Mü’minin firâseti bu meyanda kavranabilir. (…)”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked