Kimdir “modernliği içine sindiren”?

 

İsmet Özel’in ” YA DÖNEN BİR DOLAP YOKSA ! ” başlığıyla çıkan yazısının (istiklalmarsidernegi internet portalı İsmet Özel Köşesi) birkaç yerinden yapacağım alıntılamalar oluşturacak bu yazıyı.”

“Modernliği içine sindiren insan bir sıradağ silsilesinin göbeğine bırakılmış gibidir. Kimdir “modernliği içine sindiren”? O, içine doğduğu kültürü ve/veya medeniyeti olağan, kaçınılmaz kabul edendir. (…)

Oysa kurulu düzene boynunu uzatanlar dışındaki her insan için durum bunun tam tersidir. (…) “Zübde-i âlem olan Âdem her kişinin bu fikre kapılması kastı güdülerek yaratılmıştır. Beşerin bedeni câhiliyeti, zulmeti geride bırakmak ve nura kavuşmak özellikleriyle donatılmıştır.

Önce “bir sıradağ silsilesinin göbeğine bırakılma” ifadesine açıklık getirelim: Yeryüzüne göz attığımızda bütün toplulukların bir diğerinden farklı özellikler taşıdığını görürüz. Sultası altında bulunduğumuz hegemonya (bu kavramı dünyayı barbar ve medenî olarak ikiye bölecek kadar, Avrupa’da XVII. yüzyılda doğan bilim ve fenne ruhunu teslim edecek kadar kafanızda genişletin) bizi toplumlar arasındaki farkın gelir düzeyine ilişkin olduğuna inanmağa zorlar. Bu zorlama hükümetler katında nicedir başarıya ulaşmış gibi görünüyor. Neticede hükümetler kendi inançlarını millete aşılama gayretine dalıyorlar. Bu gayret vadide gezinen halkın kendine tırmanmağa değer bir zirve seçmesine sebep oluyor. Ne zaman ki halk o zirveye erişme imkânına kavuşuyor, işte o zaman kendinin bir sıradağlar ortamına bırakıldığını, çevrede eğer istenirse tırmanılabilecek yüzlerce, binlerce zirve bulunduğunu görüyor.

Hz. Âdem ahfadıyız. Bu cümleye hangi gözle bakmalı? Eğer bu cümleyi monoteist dinlerin mitosunun bir parçası olarak olursanız Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’e hak vermiş olacaksınız. O şöyle demişti: “Bir yalan ne kadar büyük olursa ona inanan insan sayısı o kadar çok olur”. Hayır, Hz. Âdem’in ahfadı oluşumuz fikrine mitos gözüyle bakmıyoruz. Tersine, bu fikri gerçekliğe varmanın en mühim anahtarı sayıyoruz. (…)

Hz. Âdem ahfadıyız; çünkü heimizde İblis’in iğvasına meyletme istidadı var. Bu istidat bütün karmaşık yapıların sırrını çözme alanına çekiyor bizi. (…) Hiç farkına varmadan züppeliğe meylediyoruz. (…) Felâket insan elinden çıkma yapıların yaradılışın tabiatında mündemiç olduğu zannına kapılışımızdır. (…) Modernlikle savaşmağı gereksiz saydığımız için icbar edildiğimiz şartdan azami sağlamağa çalışıyoruz. Artık “mahşer günü herşeyin hesabını vereceğimiz fikrinden uzak yaşamağı olağan sayıyoruz.

Toplumda işgal ettiği mevki ne olursa olsun her ferdi içine alan bir mesele bu. (…) Aklımızı her davranışımızın bir mes’uliyeti yerine getirmeğe ilişkin olduğuna hasredersek istikamet sahibi olmanın vazgeçilmezliğini kavrarız. (…) Yirminci yüzyıl yerini “yer” kavramının yersizliğine bıraktı. Yirmi birinci yüzyıl dünyasında sayıları yetmiş milyona varan yersizler yaşıyor.

Yersizlerin yersizlikten bir şikayetleri var mı? Buna hiç ihtimal vermiyorum. (…)”


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked