FÎHİ MÂ FÎH’den alıntılar

 

“İnsanın üç hâli vardır: İlki budur ki, Hak etrâfında dolaşmaz. Kadın, erkek, mal ve hacer ve meder (taş ve kerpiç) her ne olursa olsun, cümleye ibadet ve hizmet eder; Hakk’a ibâdet etmez. Ondan sonra ona bir. ma’rifet ve ıttılâ’ hâsıl olunca Hakk’ın gayrisine hizmet etmez. Ve bu hâlden terakki ettikten sonra, sükût eden olup Hakk’a hizmet ediyorum veya etmiyorum demez; bu iki mertebeden dahi hârice çıkmış olur; ve bu tâifenin âlemde bir nişan ve âvâzesi zâhir olmaz. Cenâb-ı Hak ne zâhir ve ne de gâibdir. Her ikisini de yani huzûr ve gaybi yaratıcıdır. Bundan dolayı her ilkisinin gayri olur. Çünkü eğer hâzır olsa, gaybet olmamak gerekir. Gaybet vardır ve hâzır değildir; zîrâ huzûrun indinde gaybet vardır. Bundan dolayı o huzûr ve gaybet ile itelenmiş olmaz. Aksi halde zıddan zıd doğmak gerekir. Çünkü gaybet hâlinde huzûru, O’nun halk etmiş olması gerekir. Ve huzûr gaybetin zıddıdır. Dolayısıyla zıddın zıddan doğması câiz değildir; ve Hakk’ın kendi mislini yaratması câiz olmaz. Zîrâ “O’nun benzeri yoktur” derler. Eğer mislin misli yaratması mümkin olsa, tercîh-i bilâ-mürecceh gerekir. Oysa ikisi de yok edilendir.

Şimdi… İnsan kudret elinin kabzasında yay gibidir ve Hak Teâlâ Hazretleri onu hizmetlerde kullanır; ve hakikatte fâil, yay değil, Hak’dır. Yay âlet ve araçtır; lâkin Hak’dan bî-haber ve gâfildir; ve onun imâdı (sütûnu) gaflettir. Görmez misin ki, bir kimseyi bîdâr (uykusuz) bıraktıkları vakit dünyadan bîzâr olur ve soğur ve ondan vazgeçer. İnsanın küçüklüğünden beri olan neşv ü nemâsı gaflet vasıtasıyladır; ve illâ neşv ü nemâ bulmaz ve büyümez idi. İmdi o, gaflet vasıtasıyla ma’mûr ve cesîm olduğundan, onu gafletlerden yıkayıp pâk etmek için, Hak Teâlâ cebren ve ihtiyâren (zorla ve tercîhen) yine meşakkatleri ve mücâhedeleri musallat kılar. Ondan sonra o âleme âşinâ olmak mümkin olur. İnsanın vücûdu bir mezbele misâlidir. Ancak gübre yığını!… Eğer azîz ise, onda hâtem-i pâdişâh olduğu içindir. Pâdişâh “Bu buğdayı nereye götürüyorsun? Onun içinde benim ölçeğim vardır” diye nidâ eder. Oysa o, ölçekten gâfildir ve ölçek buğdaya batmıştır. Eğer o ölçeğe vâkıf olsa, hiç buğdaya iltifat eder mi?

Şimdi… Seni ulvî âleme çeken ve süflî âlemden soğutup fâtir ( kıvamını bulmamış) kılan her bir endişe, o ölçeğin aksi ve pertevidir (ışık) ki, insan o sebeple o âleme meyl eder; aksi olarak süflî âleme meyl ettikde, bu hâl, o ölçeğin hicâb içinde ihtifâ etmiş (gizlenmiş) olması alâmetidir.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked