Bedevîler Küfür ve Nifak bakımından daha beterdir

 

“Bir kimse imamet ediyordu; (Tevbe, 9/97) yani “Bedeviler küfür ve nifâk bakımından, daha beterdir.” ayet-i kerimesini tilâvet etti. Meğer bedevîlerden bir arap orada bulunuyormuş. Ona şiddetli bir tokat vurdu. İmam ikinci rek’atte (Tevbe, 9/99) yani “Bedevîlerden öylesi de vardır ki Allah’a ve âhiret gününe inanır” âyet-i kerîmesini okuyunca, o arap “Bir tokat seni ıslah etti” dedi. / Her neyi önümüze çeker isek, gayb cânibinden her dem tokat yeriz. O tokat ile bizi ondan teb’îd ederler (uzaklaştırırlar). Yine başka bir şeyi önümüze çekeriz, yine böyle olur. Nitekim “Bizim hasf ve kazfe tâkatımız yoktur” ve “Kat’-ı evsâl, kat’ı visâlden daha ehvendir” denilmiştir. “Hasf”dan murâd, dünyaya dalıp, ehl-i dünya’dan olmaktır; ve “ehl-i kazf”den murâd da, evliyâullâh’ın gönüllerinden çıkmaktır. (…) Şimdi… Mürîd dahi şeyhin gönlüne girmek için temelluk ve hizmet etmek lâzımdır. El-ıyâzü billâh, mürîdden şeyhe hoş gelmiyecek bir şey sâdır olup da, mürşidi onu gönlünden çıkarırsa, ekl edilip ekşimesi hasebiyle dışarıya çıkarılan ve cüz’i âdemî olamayan taâma benzer. Zîrâ o mürîd dahi, mürûr-ı eyyâm ile şeyh olacakdı; nâ-hoş hareketi sebebiyle gönülden dışarıya atıldı. Şiir / Tercüme: “Senin aşkın âlemde münâdîlik edip, nihayet gönülleri şûr u şerrin eline teslim etti. Ondan sonra o gönüllerin cümlesini yakıp kül etti ve getirip bî-niyâzlık yeline verdi.”

Hâkister olan gönüllerin zerreleri o bî-niyâzlık yeli içinde raks ederler ve na’ra vururlar. Eğer böyle olmasalardı, bu haberi kim getirir ve her dem bu haberi kim tazeler idi? Ve eğer gönüllerin kendi hayâtını, o bâd-ı bî-niyâz içinde yaktıklarını ve o bâda karıştığını görmeseler idi, onda yanmağa nasıl bu kadar rağbet ederler idi. Şehevât-ı dünyâ ateşleri içinde yanıp kül olan gönüllerin hiçbir sıyt ve revnakını görüp işitiyor musun? Şiir: Tercüme: “İsrâf benim ahlâkımdan olmadığı ma’lûmdur. Rızkım olan şey muhakkak bana vâsıl olacaktır. Rızk için koşup onu aramak beni yorar. Eğer oturursam rızkım bilâ-zahmet bana gelir.”

Hâsıl-ı kelâm budur ki, din umûruna meşgûl ol! Tâ ki dünya senin arkandan koşsun. Ve bu oturmaktan murâd, din umûru üzerinde oturmaktır. (…) Her kimin ki on gamı olup, bunlardan biri olan din gamını çeke, Hak Teâlâ dokuzunu onun sa’yine hâcet kalmaksızın rast kılar. Nitekim enbiyâ (aleyhimü’s-selâm), nâm ve nân kaydında olmayıp, ancak Hak rızası talebi kaydında idiler. Onların nânını ve nâmını taşıdılar. Her kim ki Hak rızası talebinde olursa, bu cihanda ve o cihanda / Peygamber ile bir yerde otururlar ve bir yerde uyurlar. Nisâ 4/69 yani “İşte onlar Allah Teâlâ’nın in’âm ettiği enbiyâ ve sıddîklar ve şehîdler ve sâlihlerle berâberdir” âyet-i kerîmesi bu makâmı haber verir. “Ben, beni zikr edenin celîsiyim” hadîs-i kudsîsi mûcibince, o kimse belki Hak Teâlâ ile hemnişîndir. Eğer Hak onun hem-nişîni olmasaydı, onun gönlünde Hak şevki olmazdı. Nazmen tercüme: “Sözümüz bitmedi hâlâ, gece âhir oldu / Ne suçu var gecenin, çünkü uzundu sözümüz.” (…) “Dünya uyuyan kimsenin rü’yâsı gibidir.”

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked