Fütûhât-ı Mekkiyye 16. Cild

 

HALK VE EMİR MERTEBESİ el – Halık İlahi İsmi

Himmetim ruhların yaratıcısına yöneldi O’ndan haz alayım diye şahitler de huzurda

Ey beni amel edici ve ahlak sahibi olarak gören! / Ben O’nun nezdinde gölge ve nurum

Ben bu sözü söylemeliyim Âlemleri bilenin bir kuluyum ben

Kendim demesem bile, vekil olarak söylerim Yoksa hareketlilerin rabbine yemin olsun ki nankör olurum

Bu söz benim sözüm ise varlık kesinleşmiş Ben o sözü bilirim ve görürüm

Bu mertebenin sahibi Abdulhalık diye isimlendirilir. Yaratma iki türdür: Birincisi takdir yaratmasıdır, bu kısım ilahi emirden önce gelir. Nitekim Hak bu kısımdan önce gelirken Emir ardından gelir. Allah şöyle buyurur: ‘ Yaratma ve emir O’na aittir.’ (el-A’raf 7/54) Diğer kısım ‘var etme’ anlamındaki icat yaratmasıdır. Bu kısım ilahi emirle yarışırken yine de ilahi emir mertebe bakımından onu önceler. Bundan dolayı var etmeyi emreden ilahi emir, iki yaratma türü arasındadır; takdir ve icat yaratması! Emrin konusu icattır (var etme) ki onun mertebesi daha sonra gelecektir; söz konusu mertebe el-Bâri’nin mertebesidir. Buna mukabil takdir yaratması mümkünün varlığını izhar etmek üzere vaktin belirlenmesidir ve böylece emir ona dayanır. Bir rivayette ‘Her şey bir kaza ve kadere bağlıdır, acizlik ve zeka bile’ denilir. Vakit var olmayan bir şeydir, çünkü o bir nispettir. Nispetlerin gerçekte varlıkları yoktur. Mümkünlerin sâbit hakikatları yokluk halinde düzenlenmiş ve tertip edilmiştir. Onlar dışta var olurken zaman itibarıyla bu sıralamaya göre meydana gelirler. Her hakikat hallerin,keyfiyetlerin, arazların vb. şeylerin başkalaşmasına konu olur, çünkü kendisine başkalaşarak gelen emir onunla bezenir.

Sübût halinde bu farklılaşmayı kabul eden sâbit hakikate ait müteaddit hakikat vardır. Her birinin de sübût halinde başkalaşan bir hakikati vardır. Her hakikat kendi hallerinde ayrışırken hallerinin çoğalması nedeniyle çoğalır; kendilerine gelen emrin sonlu olup olmaması birdir. Bârî Teâlâ’nın bilgisinin ezelde onlara ilişmesi böyledir. Allah onları yokluk halinde sabit iken bildiği surette var eder. Bu durum mütekabil olmayan haller içinde hal be-hal böyle sürer. Onların mütekabil hallerden birine nispet edilmeleri, onun mukabili olan hâle nispetinden farklıdır. Dolayısıyla her halde bir hakikatin sabit olması kaçınılmazdır. Haller mütekabil değilse farklı hallerde hakikati olur ve böyle var olur. O halde ilahi emir varlıkta yaratma emriyle yarışır. Bu durumda ‘ol’ emri var olanın yaratılışı kabul etmesinin ta kendisidir ve onu kabul edince var olur. Âyetteki ‘ve olur (fe-yekûn)’


No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked