“Varlık birdir; o da Hakk’ın varlığıdır”

 

Fusûs ve Şerh’inde tezadlı ifadeleri ortaya çıkaran sebebin, ‘vücûd’da (varlıkta) ‘ayniyet’ ve ‘gayriyet’ gibi birbirine zıt iki idrak farkından ileri geldiğini düşünüyoruz. Önce bu iki kavramla ne kasdedildiğini inceleyip, sonra konunun esâsına geçeceğiz. A. Avni Bey Şerhi’nin ‘Mukaddime’sinde bu başlık altında mes’eleyi kısaca ele almıştır. Bu iki zıt kavram, âdetâ Fusûs’ taki bütün zıt ifâdeleri özetlemektedir diyebiliriz.

“Aynı” ve “gayrı” kelimeleri gerek Fusûs ve gerekse Şerhi’nde sık sık geçen kelimelerdir. Burada şunu belirtmek yerinde olacaktır ki, “ayn” kelimesi “tıpkı olmak” anlamı ifade ettiği gibi, bir şeyin “zât ve hakîkat”i ve ayrıca bir şeyin maddesi, cismi ve şahsı anlamını da ifâde etmektedir. Şu halde “ayniyet” kelimesinde bu anlamların olduğu, bir şeyin “aynı” denilince o şeyin hem “ayn”ı, yâni “hakîkati” ve “zât’’ı kasdedildiği veyâ “benzeri ve tıpkısı” denilmek istendiği, veyâhut madde ve cismine işaret olunduğu unutulmamalıdır. Fusûs metni ve Şerhi’nde “aynı” kelimesini, zaman zaman (“ayn”ı) şeklinde yazarak ma’nâya dikkat çekmek istedik ise de, bunu dâimâ belirtmek mümkün olamamıştır. İbnü’l-Arabî bu kelimeyi kullandığı yerlerde, bâzan bu birkaç manâyı birden kasdetmekte, Şerh’de ise bu anlamların biri veya hepsi göz önüne alınarak izah yapılmaktadır. “Ayn” kelimesini içinde bulunduran bir cümleye birbirine zıt veyâ birbirinden farklı anlamlar verebilmek de bundan dolayı mümkün olabilmektedir. Zîrâ bir şeyin “ zât” ve “hakîkat”i ile “cism”i ve “şahs”ı aynı şey değildir.

Fusûsu’l-Hikem ve Şerhi’nde “Hak zatı yönünden eşyâdan münezzehdir; taayyün bakımından münezzeh değildir”; “Hak zâtı bakımından şeylerin aynıdır; fakat taayyün bakımından gayrıdır”; “Sen O değilsin; belki sen O’sun” “Eğer istersen kevn halktır dersin; ve yine eğer istersen kevn Hak’tır dersin; ve eğer istersen kevn Hak olan halktır dersin; ve eğer istersen her vecihden halk değildir dersin; ve eğer istersen kevn hakkında hayret ile kail olursun. “Ne Mevlâ kul olur ve ne de kul Mevlâ olur; “Sen abd’sin ve sen Rab’sin” gibi birbirine zıt ve bir biriyle tezad teşkil eden ifadelerin yer aldığını görüyoruz.

A. Avni Bey: “Rab ile abd arasında ayniyet ve gayriyetin ikisi de sâbit ve mütehakkıktır. O bir vech ile, bu da bir vech iledir.” cümlesinin ilk nazarda iki zıddın birleşmesi anlamını hissettirdiği için muhal addedilebileceğini, bu ifâdenin mantık kâidesine uymadığını ve “İki zıt birleşemez” kâidesinin doğru olduğunu söyler. Fakat burada söz konusu olan zıtlığın “lügavî” değil “ıstılâhî” olduğunu belirterek, “ıstılahî zıtlık”ın bir arada toplanabileceğini ifade eder. Bunu açıklamak için de şu misâli verir: Nur ile zulmet lügat itibariyle ve maddeten birbirine zıttır. Bu ikisi aynı anda ve aynı yerde toplanamaz. Fakat istiâre yoluyla “gölge”ye zulmet denilebilir; ıstılah ve kabûl itibariyle bu mümkündür. Bu takdirde zulmet olarak kabul edilen “gölge”nin “nur” ile aynı zaman ve aynı mekânda bir israfa mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü “gölge” terim olarak “zulmet” kabûl edilmiştir.

Şu halde kul ile Rab arasındaki “hakîkî ayniyet” ve “hakîkî gayriyet” lügavî ve maddî değil, terminolojik ve manevîdir. “İki zıd ictimâ edemez” sözü maddî ve lügavî mânâdaki zıtlık için geçerlidir. Bu mânâdaki zıtların birleşmesi ve bir araya gelmesi mutasabvvı

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked