El-Hak İsminin Mertebesi / el- Hak İlâhi İsmi

 

Hakkı Hak ile fani kılar ve ispat ederim / Hak yokluk ve ispat arasındadır / Varlık ve hikmetinin sırrı olmasaydı /Uzza’ya veya Lat’a ibadet edilmezdi / Beni kendileriyle sınırladığı bu şeyler var ya! / Onlarla mutlu olunur, şimdide ve gelecekte / Mazi gittiği yerdedir /Onun yanında hastalık veya afet yok / Yemin olsun ki: Nefsim onu yükümlü tutanı bilseydi / Geçmiş olan geri gelseydi sevinmezdi


Bu mertebenin sahibi Abdülhak diye isimlendirilir. Allah şöyle der: ‘Hakkın ötesinde dalaletten başka ne vardır? (Yunus 10/32) Kastedilen yaratılmış olandır. Dalalet hayret demek iken Hak (ve hakikat) vasıtasıyla dalaletin hükmü ortaya çıkar.

Varlığın kendisi gerçek bir nur / Yaratılmışın varlığı ona tabi bir gölge

Hak varlığın kendisiyken halk (yaratılmış) O’nu mutlaklıkla sınırlamıştır. Bu itibarla halk sınırlı bir kayıt demektir. Öyleyse ancak ona ait ve onunla gerçekleşen bir hüküm olabilir. Hak hüküm verendir ve O ancak Hak ile hüküm verir. Öyleyse Hakkın (kendisiyle hüküm verdiği) Halk yaratılmışın ta kendisidir. Nasıl da yüz çevirirsiniz? Gerçek bizim söylediğimiz gibidir. Halk diye isimlendirilmiş olması, kendisinden yaratılmış olan şeye bağlıdır. Bu itibarla halk yenidir ve yaratmanın hakikati kendisinde ortaya çıkar. Çünkü bir açıdan bakarsın ve ‘Haktır’ dersin; bir açıdan bakar ve ‘halktır’ dersin. O ise kendinde ne Hak ne Haktan başkasıdır. Binaenaleyh Hakkın veya halkın isim olarak verilmesi, adeta bir farklılık ve ihtilaf demektir. Bu hüküm ona baskın gelmiş, halk diye isimlendirilmiş, Hak ise Hak ismiyle yegâne kalmıştır. Çünkü Hak bizatihi zorunlu varlığın sahibiyken yaratılmış olan O’nun vasıtasıyla varlık zorunluluğuna sahiptir. Burada ‘başkası’ ile demiyorum, çünkü başka denilenin -hükmü olsa bile- varlığı ve hakikati yoktur. Bu itibarla başka hükmü olup da hakikati olmayan nispetlere benzer.

Allah göğü ve yeri Hak ile yaratmış, Kur’an’ı Hak ile indirmiş, Kur’an Hak ile ve Hak için inmiştir. Yaratılmışta yaratılmış hayrete düşmüştür, çünkü o gündüzün kendisinden çekilip çıkartıldığı gecedir. Bir anda hayrete düşmüş halde karanlıkta kalırlar. Artık doğru yolu bulacakları bir ışığa sahip olmayan şaşkınlardır. Oysa Allah karanın ve denizin karanlıklarında kendisiyle doğru yolu bulacak kimseler için yıldızlar yaratmıştır. Bu, seçkin sıradan insanların karanlıklara bakışıdır. Onlar görmezler, ‘sağırdırlar, kördürler, onlar düşünmezler.’ (el-Bakara 2/171) Bu nedenle bazen şöyle derler: ‘ Biz biziz, O odur.’ Bazen de şöyle derler: ‘O biz, biz O’yuz.’ Şöyle dedikleri de olur: ‘Ne biz saf olarak biziz, ne O, O’dur.’ Allah da bilgi ve marifet itibariyle yaratıklarının en seçkini olan peygambere söylediği ‘ ‘Attığında sen atmadın, fakat Allah attı.’ (el- Enfal 8/17) âyetiyle hayretlerinde o seçkinleri tasdik eder. Bu ayette Allah ispat ettiğini ve olumladığını olumsuzlamıştır. Bu hitap karşısında sıradan insanların yeri nedir ki ? O halde Allah’ı bilmek ‘hayret’ demek olduğu kadar yaratıkları bilmek de hayret demektir.. Allah’ın zatı hakkında düşünmek yasaklanmış, düşünme yaratıklara yönlendirilmiştir. Dolayısıyla hidayete erenler, yaratılmışlar hakkında düşünenlerdir. Çünkü Hâdi O’dur. ve zâten hidâyet etmiştir. Körlük ise Hakk’a dair düşünmek demektir. Böyle bir düşünme yasaklanmış, Allah onu sapkınlık ve dalâlet yolu saymıştır. Bu hitap, akıl sahiplerinin kendisiyle yükümlü olduğu, fakat cem’ ve varlık ehline hitap etmeyen bir hitaptır. Seçkinler onu bilmek veya bir bilinen hakkında bilgi edinmek üzere düşünmemişlerdir. Allah sadece onların (idrak) mahallini. hazırlamalarını ve kalblerini temizlemelerini istemiştir. Bu hazırlanma sonucunda Allah onlara fetih ihsan eder veya kendi katından onlara fetih ulaştırılmasını emreder. Onlar da içlerinde gizlemiş oldukları hususta pişmanlık duyarlar, çünkü onlar ilahi fetih vasıtasıyla ulaşmış oldukları şeyi müşahede ederler ve görürler ki: Hakikat kendisinden ayrıldıkları şeyin ta kendisi imiş! Bu durum onların imanlarını ve Allah’ın hükmüne teslimiyetlerini artırır. Bu mertebeden şu husus ortaya çıkar: Bâtıl, hakikatin üzerine atılıp da onu yok ettiği bir şeydir. Üzerine hakikatin atılmasıyla bâtıl bir anda yok olur ve gider. Ancak hakikati olan veya hakikati olduğu sanılan bir şey yok olabilir. Bundan dolayı ister hayalde ister hayalin dışında olsun, bâtılın da bir varlık mertebesi bulunmalıdır. Hiç kuşkusuz her durumda ona inayet edilmiştir.

Sonra, Allah hakkındaki hayretin en büyük nedenlerinden biri de şudur: Hak mutlak varlık sahibidir ve bu nedenle de sabittir. Bununla birlikte tecelli suretleri de hiç kuşkusuz haktır.

Onların sübûtu yok, bekaları da yok / Onların kavuşması var, bedbahtlıkları yok

Hakkın tecelli ettiği her suret ortadan kalktığında, artık bir daha geri dönmez ve yenilenmez. Kaybolma ve gitmek giden şeyin kendisinden başka bir şey değildir. Peki ‘nereye gidiyorsunuz?’ Acaba Hak’ta bâtıl veya bâtıl olan bir şey mi var? Sureti götüren şey öteki suretin onun üzerine atılmasından başka bir şey değildir. O da kardeşinin gittiği ve ortadan kalktığı gibi gider. Suret gelişi bakımından hak iken gidişi bakımından bâtıldır. Bundan dolayı suret ortadan kaldıran- ortadan kaldırılan şeyin kendisidir. Bu nedenle Hakkın görülemeyeceğini söyleyenler doğru söylemiştir, çünkü Hak kaybolmaz ve gitmez. Şöyle ki: Suretler bizim suretlerimiz ise biz kendimizi görmüş oluruz. Biz ise bâtıl değiliz. Biz kendimiz nedeniyle ortadan kalktık. Öyleyse biz Hak’ız, çünkü Allah bizi bizim üzerimize salar. Demek ki üzerimize gelen şey bizden gelmiştir. Allah hakkı (bâtıl üzerine) salarken kul ilahi hüküm nedeniyle ortada durur.

Benim ve O’nun varlığı / Beka ve sübût sahibidir

O’ndan ve benden hayat bulur / Veya ondan ve benden (dolayı) ölür

O’nda bir iddia olmaz / Çünkü O’ndaki kaybolmaz

O’ndan olan hayat sahibi / Veya ondan olan ölür

Hayrete düştüm O’nun ve bizim hakkımızda / Biz susmuş dilsizleriz

Allah için gıda oldum / O da benim için gıda

İş devreder durur / Hakkındaki bilgim bu benim

Kaybolan ve yiten bir şeye itimat etmemelisin, çünkü ondan eline bir şey geçmez. Sen sadece kendine itimat et! Çünkü kendine döneceksin ve bütün işler Allah’a döneceği gibi siz de Allah’a döneceksiniz. Bu hakikat nedeniyle Allah adamlarından birisi ‘Ene’l Hak (Ben Hak’ım) demiştir. Onu mazur sayınız, çünkü insan -hakikatine göre değil- ona gelen tecellinin hükmüne göre hareket eder. Ona tecelli eden ise kendinden başkası değildir. Onun halini kendine bırak ki selamete eresin! İş açıkladığım gibidir. ‘Doğru Yol Allah’a varır’ ve ‘Allah dileseydi herkese hidayet ederdi.’

No Comments

Leave a Comment

Please be polite. We appreciate that.
Your email address will not be published and required fields are marked