İlk yayın tarihi 27.10.2004 olan, Mustafa Kutlu’nun “Sokağımın tek ağacı” başlıklı bugün(02.03.2022) Yeni Şafak’ta yeniden yayınlanan yazısından alıntılar
“Sokağın sahibi değilim elbette, ama Dergâh Yayınları orada olduğundan ve ben yıllardır taşına toprağına (toprak yok ya lafın gelişi işte) bastığımdan böyle bir başlık attım.
Sokağın ucunda, üç yol ağzında bir akasya ağacı var. İnce yapraklı ulu bir ağaç. O birbirine bitişik çok katlı apartmanların, hanların gölgesinde, ziftin çöpün arasında, o araba cangılında, korna sesleri, motor gürültüsü, egzoz dumanı içinde nasıl büyümüş?
(…) Sen dur ben geçeyim, kim koydu lan bu arabayı buraya, alooo hooop, aloo dağ başı mı burası; benzeri bağrışmalar, sataşmalar, ağız dalaşları eksik olmaz.
(…)
Sokağa bakan bütün katların bütün kapıları ve pencereleri demir parmaklıklar ile örülüdür. Bir nevi Alcatraz Hapisanesi. Tabelalar, pleksglas levhalar, saclar, teller, demir direkler, plastik pis su boruları, btb mozayıklar duvarları kaplar.
Gökyüzü gözükmez.
İnsanların yüzleri, gözleri, tebessümleri gözükmez. (…)
Akasya ağacı bu sokağın başını bekliyor. Orada her bahar parlattığı şeffaf-yeşil yaprakları ile bütün iç karartıcı manzaraya perde germek istiyor. (…)
Geçen sonbahar, fırtınalı bir gecede, bir kolunu kaybetti.
Sabahın ilk işçileri, gecenin son bekçileri onu orada kırılmış koluyla buldular. Ağacın dilinden anlayan, onunla sırdaş olanlar (kimlerse) yaralarını onardı, kırık kolun boşluğuna çamur sıvadı, koca ağaç kökleri ile olmasa bile gövdesi ile sevgili kara-toprağa sarılıverdi.
Sokağa vardığımda ilk onu görüyor, ilk selamı ona veriyorum.
(…) İş çıkışı yanından geçip giderken ‘Allahım bu ağacı bize bağışla’ diye dua ediyorum.
(…)
İçimizde tek bir ağaca bile tahammül edemeyenler, onu görmeyip geçenler var. Arabasına park yeri açmak için ‘Ulan bir gece şu mereti deviriversem ne lazım gelir’ diye düşünen magandalar var.
(…)
Geçende artık çoktan ayrıldığımız sokağa bir uğrayıp, çaycı Hamit Abi’nin bir çayını içeyim dedim. Sokağa girdim. Oraları elden geçirmişler, yaya kaldırımlarına paket taş döşemişler. Ama… Bu arada sokağımın tek ağacını kesmişler. Veya bir araba vurup devirmiş, her neyse. Orada öylece durup, ağacın bıraktığı boşluğa bakakaldım. “
No Comments