Bir söyleşiden seçtiğim sözler
Derin Tarih dergisinin bu ayki sayısında (Sayı: Ekim 2016 / 55) merhum Aytunç Altındal ile vefatından 5 ay önce (vefatı: 13 Kasım 2013) yapılmış bir söyleşi (Konuşan: Şule Yıldırım) yayınlandı. Bu söyleşiden merhum Aytunç Altındal’ın bazı sözlerini ilgili soruları da gerektikçe belirterek aktaracağım.
“Atatürk’ün ‘vasiyeti’, yani tuttuğu gizli notlar ne açıdan önemli?” sorusuna verdiği cevaptan:
“Atatürk’ün gizli vasiyeti adı altında bunu ilk defa dile getirdim. Kastedilen, Atatürk’ün siyasi vasiyetidir. (…) Kendi tuttuğu çeşitli kayıtlar, görüşler ve yaklaşık 400 sayfayı bulan, kimisi iki satır, kimisi bir sayfa notlardan oluşan bir külliyat…”
“Bu notlar ilk defa İnönü tarafından mı açıldı?” sorusu üzerine:
“Hayır. Bu, bildiğim kadarıyla 1958’den itibaren Menderes’in haberdar olduğu bir durum. Dolayısıyla 1938’de mühürlenerek saklanan bu kâğıtllar 1950’li yıllarda Menderes başbakan, Celal Bayar da cumhurbaşkanıyken onlar tarafından biliniyor olmalı. 1964’te Celal Bayar’a sordum; o da “Böyle bir olay vardır fakat Türkiye buradaki fikirlere hazır değildir” dedi. 1988’de 50 yıl doldu ve açılması gerektiğinde Kenan Evren 25 sene daha yasak koydu. Kızdığım taraf, hep birileri Türkiye ve Türk milleti adına “Türkler buna hazır değil” diyor. (…)”
“Bu notları açıp okuyanlardan bir bilgi sızmadı mı hiç?” sorusu üzerine:
“Menderes’in 1958’de söylediği bir cümle vardır: ‘Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz.’ O dönemde kullanılmayan, kullanılması mümkün olmayan bir cümle bu. (…) 27 Mayıs’ın ardından idamı, notu okuduğunun işaretidir.”
“Mustafa Kemal Nutuk’ta bu konuyla ilgili ne diyor?” sorusuna verdiği cevaptan:
” ‘Dünyada halkı Müslüman olan üç tane devlet var: Türkiye, Afganistan, İran. İleride bu sayı 40’a, 50’ye çıkarsa bu ülkeler bir araya gelirler, kendi aralarından beş ülkeyi seçerler. Bu beş ülkenin millet meclisleri rotasyon usulüyle hilafeti temsil eder’ diyor Mustafa Kemal. (…) Kaldırılan halifelik ünvanıdır, hilafet değil! (…) 1 Kasım 1922’de ne oluyor? Saltanat kaldırılıyor. Nitekim Mustafa Kemal mecliste yaptığı konuşmada ‘biz saltanata kesinlikle karşıyız, hilafeti savunacağız’ diyor. Bunun eski Türkçe belgesini de ilk defa ben yayınladım.”
“Gizli bir oturumda söyleniyor bunlar, değil mi” sorusu üzerine:
“Evet ama üstündeki yasak kalktığı için ben bunu 1980’de çıkardığım Süreç dergisinin Ekim sayısında yayınladım. Orada hilafet çok önemli bir kurumdur deniliyor. Bu, Nutuk‘ta da belli olduğuna göre Mustafa Kemal’in kafasında Türkiye’nin geleceğiyle ilgili böyle bir proje var demektir. (…)”
(…)
“Kürtçülük akımının temeli oraya dayanıyor yani?” sorusunu cevaplarken dediklerinden:
” (…) 23 tane Kürt isyanı var; bunlardan 22’si ‘Hilafet elden gitti’ diye din adına yapılan isyanlar. Bir tek PKK’nın olayı Marksist-Leninist. (…) Öteki ayaklanmalarda hemen asın diyorlar. Şeyh Said gibi mesela… (…) PKK’yı sana getiriyor, Öcalan’ı sana teslim ediyor ama sakın asmayın ha diyorlar. (…) Fransa, Almanya, İngiltere, Amerika ve İsrail, Türkiye’de İslamiyetin etkisini kırmadan hiçbir iş yapılamaz diye düşünüyorlar.”
(…)
“Bu projenin böyle yürümesinin nedeni ne peki?” sorusuna verdiği genişçe cevaptan:
“Çok esrarengiz bir olay var. Nasıl ikna ediliyor bu koca koca adamlar? Karabekirler, Fevzi Paşalar, Nuri Cokerler, İsmet Paşalar… Özel görüşmelerde Mustafa Kemal Paşa bu kişilerle konuşuyor. Adamlar ileride hilafetin yeniden canlandırılabileceğini düşündükleri için ikna olup kabulleniyorlar. (…) Bu yüzden de ‘Hilafet kurumunun kendisi TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir’ diyorlar ve öyle bırakıyorlar.” İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı bitince 1919’da Türkiye’ye ‘Siz artık hilafeti temsil edemezsiniz, çünkü sizde 19 milyon Müslüman var, bizde 250 milyon, dolayısıyla hilafeti bize devredeceksiniz’ demesine karşılık bu tedbirin alındığını belirtiyor bu soruya cevabın son tespiti olarak merhum Aytunç Altındal.
“Bir tehdit şeklinde mi söylüyorlar bunu” sorusuna verdiği cevapta da “Londra’nın göbeğinde Makarr-ı Hilafet adıyla dev bir binanın bulunduğundan, o sırada Hindistan’ın ve dünyanın en zengin adamının oğlunun Abdülmecid’in kızıyla evli olduğundan, Azam Cah adlı bu kişinin İstiklal Harbi için Türkiye’ye büyük para yardımı yaptığından, o paraların karşılığında İngiltere’ye hilafetin verilmesinin konuşulduğundan” söz ediyor. “Bunların böyle durup dururken olmadığını, İngiliz pasaportu taşıyan, İngiltere vatandaşı olan Haydarabad Nizamını halife yapmak istediklerini” söylüyor.
Merhum Altındal’ın söylediklerinden şunları da aktararak (ilgili soruları belirtmeden) yazıyı bitireyim:
“1.Dünya Savaşı sırasındaki Papa 15. Benedict idi. Onun hazırladığı bir nizamname var: Benedict Nizamnamesi. Orada, ‘Onların kafasına sorular sokun, dinlerini değiştirmeye zorlamayın’ deniliyor., ‘yeter ki sizin istediğiniz kelime ve kavramlarla düşünsünler. (…)’
“Niçin öz Türkçecilik yapılmış? Senin kavramlarının, terimlerinin, kelimelerinin hepsi İslamî içerikli. Onların hepsini kaldırıp atmışsın. Dolayısıyla hem dinsizleşmiş, hem tarihsizleşmişsin. Seni tarihinden ve dilinden koparmışlar. Bu koparışın gerisinde yatan gizli amaç ne? Çünkü senin konuştuğun dil Kur’an dili. (…) önemliydi ve bu da başarılmış oldu.”
“Tabii, mecbursun. Çünkü sen yenik devlet statüsündesin.”
“Evet, halifelik kalkınca hilafet de kalkmış gibi gözüktü.”
“Evet, ‘Biz de sizdeniz, evrensel din’ neyse o palavralar, eşitlik, kardeşlik falan… Fransız mason numaralarına karşı önlem olarak söylenmiştir bunlar.”
“(…) İngiltere’nin istediği buydu: Darü’l-Harp ve Darü’l- İslam şeklindeki ayrımın ortadan kaldırılması, bizim artık Darü’l-İslam tezimizin olmaması…”
No Comments