Gündemdeki olaya önemli ve sıra dışı bir yaklaşım
İslam Konferansına Üye Ülkeler Birliği Genel Sekreteri, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’ın aylık Derin Tarih dergisinde (Ağustos 2016 / Sayı 53) “Bir kült hareketi olarak Pensilvanîlik” başlıklı bir yazısı çıktı. Bu yazıdan sadece bazı alıntılar sunacağım.
“O gün ne olduğu sorusuna salt güncel politika, istihbaratçılık ve gazetecilik analizleri üzerinden cevap bulmaya çalışmak sebep-sonuç ilişkisinin sadece sonuçlarına bakmak demek olacaktır kanaatindeyim. Oysa her sonucu önceleyen bir sebepler düzeyi vardır ve onlar bilinmeden bütüncül bir analize sahip olunamaz. (…) Bu konuda ilim adamlarının, özellikle de ilahiyat bilimi ile meşgul olanların tahlillerine çok ihtiyaç bulunmaktadır. Biz bir yerden başlayalım istedik.
Şöyle ki, sahih bir geleneğe bağlı olmayan çağdaş mistik kültler daha çok liderlerinin psiko-patolojik fantezileri ve onlara inanan saf kitlelerin iyi niyetleri üzerine inşa edilirler. Dikkat edilmesi gerekir ki, mistik kültler dediğimiz zaman sadece din kalkışlı hareketleri anlamamak lazımdır. Tarih bazı ideolojilerin de benzer çehreye bürünebildiğini göstermiştir. (…) İnsan ve hayat kökenleri itibari ile ilahî olduklarından insan her şeyi dinleştirmeden, ilahileştirmeden içselleştiremez. (…)
(…) Fakat bu ilahlaştırmalar ve dinleştirmeler bir tek sahih din olduğu gerçeğini değiştiremez. Zira ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ ve ‘Allah’ın katında yegâne din İslam’dır’. Hakikat bu iken doğrunun ikame edilmediği yeri de sahtelerin dolduracağını unutmamak gerekir. Zira âlemde boşluk yoktur.
(…) Yukarıda söylediğimiz gibi ideolojik hareketler nihayetinde dinleşirken bazı dinî hareketler de siyasallaşır ve ideolojileşir. Bu türden çizgi dışı dinî hareketlerin bir sosyal problem haline dönüşmesi o yapıların siyasal alana uzanmalarıyla aşikâr hale gelir.
(…) Theodor Herzl’in mesiyanik siyonizmi ile Adolf Hitler’in mistik Beyaz Kartal hareketini Nazi ideolojisi haline dönüştürmesi karşıt yönlerden hareket etseler de böylesi iki mühim örnektir. (…)
Fakat bu liderlerin fantezileri, hülyaları ve vehimleri sadece kendisine inanan insanlar arasında mütedavil kalmayıp bir devleti ele geçirmek, oradan dünyayı ele geçirmek ve hatta kainatı ele geçirmek gibi bilim-kurgu türünden senaryolara dönüştüğünde tehlike global düzeye çıkmış demektir. Üstelik yönetimini ele geçirmek istedikleri ülkenin üzerinde pek çok mihrakın uzun yıllara dayalı emelleri de varsa ortak çıkarları bu grupları zamanla paralel hareket etmeye sevk eder. Lakin büyük operasyon için evvela yerli unsurlar bir öncü birlik olarak, bir truva atı olarak kullanılırlar ve bu grubun açtığı kapıdan operasyonun ikinci ayağı başlar. (…)
Şimdi bu ülke, yedi düvelin emellerinin olduğu Türkiye’dir. (…)
(…) Siz namaz dahi kılınamaz bir ordu oluşturursanız, birileri de o orduya sızma operasyonları yapar ve sonucunu acı bir şekilde görürüz.
Bu çok mühim iki husus çağdaş yönetim anlayışlarında olduğu gibi normalleşmediği sürece Türkiye normalleşemeyecektir. Gerçekten de bu iki alan hariç ülkemizin çok büyük problemleri yoktur. Bu iki açığımızı iyi bilen yabancı istihbarat kaynakları özellikle bu alanlar üzerine yatırım yapacaklardır. Bir taraftan Doğu Anadolu’yu kaşırlarken diğer taraftan dinî alanı kaşımaya çalışmaktadırlar.
Son yıllarda doğrudan yapamadıkları işleri, bu iş için uygun ve hevesli, yukarıda tarifini vermeye çalıştığımız, bir cemaatin ütopik ve fantastik emellerini kullanarak yapmaya kalkışmaları çok düşündürücüdür. (…)
Bu dalalet ve ihanet içindeki grubun deliliğinin özel yetişmiş polisleri, esnaf, öğrenci, hafız, imam ve derviş insanları katletmek noktasına kadar varacağını kimse tahmin dahi edememiştir. (…) Kendileri için kullanılan Haşhaşî benzetmesini bizzat kendileri doğrulamışlardır.
(…) Yani şayet bu piyonlar Türkiye’yi ele geçirselerdi, arkalarındaki üst aklın bir sonraki planı (hep söylediğimiz ama bir türlü sesimizi duyuramadığımız gibi) Türkiye-İran savaşı çıkarmak olacaktı. (…)
(…) Yeri geldiğinde tasavvufi temaları da meşruiyet arayışı için kullanan bu omurgasız, kişiliksiz, yanardöner sahte-inisiyatik yapının hiçbir dinî-manevî yönünün kalmadığı ortaya çıkmıştır. (…)
(…) Memleketimizin asil evlatları kökü dışarıda her türlü operasyona karşı millî mukavemetini sürdürmüştür. Sağcı-solcu, çok dindar-az dindar, Türk-Kürt, Sünni- Alevi her zıt grup bu noktada birleşmiştir. (…)
(…) Ama bunu sürdürebilmemiz için yüksek irfanla ve vahdet neşvesiyle hareket etmeliyiz. (…)
(…)
Hâsılı bu olay ülkemizin sadece siyasî istikrarını değil, düşünce dünyasını da alt üst etmişe benziyor. Kim bilir, belki bu sayede taşlar yerine daha sağlam oturacaktır. (…)
Erenlerin nefesi ile kurulan bu devletin manevî hamileri Allah’ın izniyle son sahteyi de suçüstü yapmışlardır. (…)”
No Comments